Bu hafta, “Hastalıklarda Beslenme Serisi” yazı dizimizin ilkinde, çağımızın en yaygın ve en sessiz ilerleyen hastalıklarından biri olan diyabeti ele alıyorum. Diyabet, sadece kan şekeriyle ilgili bir tablo değildir; aynı zamanda kalp, böbrek, göz ve sinir sistemi gibi pek çok organı etkileyen kapsamlı bir metabolik sorundur. Ancak sevindirici olan şu ki: doğru beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleriyle diyabeti kontrol altına almak ve yaşam kalitesini yükseltmek mümkündür.
Diyabetle yaşamak, hayatın lezzetinden vazgeçmek değil; onu bilinçli şekilde yönetmeyi öğrenmektir. Vücudunuzu tanıdığınız, besinleri doğru seçtiğiniz ve düzenli takip ettiğiniz sürece diyabetle sağlıklı, enerjik ve keyifli bir yaşam sürmek mümkündür.
Tıbbi olarak diyabet; vücudun insülin hormonunu yeterince üretememesi ya da üretse bile onu etkili kullanamaması sonucunda kan şekeri düzeyinin sürekli yüksek seyretmesiyle tanımlanır.
İnsülin, pankreasta bulunan beta hücreleri tarafından salgılanan, kandaki glikozu hücre içine taşıyarak enerjiye dönüştürülmesini sağlayan bir hormondur.
Eğer bu sistem bozulursa, glikoz kanda birikir; hücreler enerjiye ulaşamaz, damar duvarları zarar görür ve uzun vadede birçok organ etkilenir.
Bu nedenle diyabet yalnızca bir “şeker hastalığı” değil, damar, kalp, böbrek, göz ve sinir sistemini etkileyen sistemik bir durumdur.
Bir kişiye diyabet tanısı konulması için çeşitli laboratuvar testleri yapılır.
Tanıda en sık kullanılan testler şunlardır:
En az 8 saatlik açlıktan sonra yapılan ölçümde 126 mg/dL ve üzeri değer diyabet tanısı koydurur.
100–125 mg/dL arası ise prediyabet olarak değerlendirilir.
75 gram glikoz içeren sıvı içildikten 2 saat sonra ölçülen değer 200 mg/dL veya üzerindeyse diyabet tanısı konur.
Son 2–3 aylık ortalama kan şekeri düzeyini gösterir.
%6.5 ve üzeri değerler diyabeti düşündürür.
Bu testin önemi büyüktür, çünkü gün içindeki dalgalanmaları değil, genel kan şekeri kontrolünü yansıtır.
Diyabet tanısı konulan her bireyin mutlaka bir endokrinoloji uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerekir.
Endokrin uzmanı, diyabetin tipini belirler, ilaç veya insülin tedavisini düzenler ve diyabetin evresine uygun tıbbi izlem planı oluşturur.
Diyetisyen ise bu sürecin ayrılmaz bir parçasıdır; çünkü diyabetin etkin yönetimi, tıbbi beslenme tedavisi ile mümkündür.
Diyabet tedavisinde başarının anahtarı, düzenli kan şekeri takibidir.
Evde parmak ucu ölçüm cihazları veya sürekli glikoz ölçüm sensörleri ile gün içi değerler izlenir.
Bu sayede kişi, yediği besinlerin kan şekeri üzerindeki etkisini öğrenir ve diyabet yönetiminde aktif rol alır.
Amaç; kan şekerini ne çok yükseltmek ne de düşürmektir. Çünkü dalgalanmalar, uzun vadede organ hasarına yol açabilir.
Diyabet, temelde iki ana tipte görülür:
Genellikle çocukluk veya genç yaşlarda başlar. Bağışıklık sistemi pankreastaki insülin üreten hücreleri tahrip eder. Kişi yaşam boyu dışarıdan insülin almak zorundadır.
Daha çok erişkin yaşlarda, fazla kilo, hareketsizlik ve genetik yatkınlık sonucu gelişir.
Vücut yeterli insülini üretse bile onu etkili kullanamaz, yani insülin direnci oluşur.
Ayrıca gestasyonel diyabet (gebelik şekeri) ve sekonder diyabet gibi daha nadir tipler de vardır.
Diyabet tedavisinde ilaçlar ve insülin kadar etkili bir tedavi aracı varsa, o da beslenmedir. Çünkü yediğimiz her besin, doğrudan kan şekeri dengesini etkiler.
Amaç yalnızca şekeri düşürmek değildir; aynı zamanda kan yağlarını dengelemek, kiloyu korumak, damar sağlığını korumak ve enerji dengesini sürdürmek de hedefler arasındadır.
Diyabet yönetiminde en önemli kavramlardan biri karbonhidrat sayımıdır.
Çünkü karbonhidratlar, kan şekerini en hızlı yükselten besin grubudur.
Ancak tamamen kesilmemelidir — vücut enerji kaynağını buradan alır.
Karbonhidrat sayımı, bireyin aldığı karbonhidrat miktarını hesaplayarak öğünlerine uygun insülin dozunu veya besin dengesini ayarlamasını sağlar.
Bir “karbonhidrat değişimi”, ortalama 15 gram karbonhidrata denk gelir.
Bu yöntem diyabetli bireye özgürlük kazandırır: kişi ne yediğini bilir ve kan şekeri kontrolünü elinde tutar.
Tam tahıllar, sebzeler, meyveler ve baklagiller tercih edilmeli; beyaz ekmek, tatlılar, şekerli içecekler sınırlandırılmalıdır.
Örnek değerler:
Her bireyin günlük alması gereken karbonhidrat miktarı yaşına, kilosuna, aktivite düzeyine, kullandığı ilaçlara ve insülin dozuna göre belirlenir.
Ayrıca glisemik indeks (GI) değeri de önemlidir. Glisemik indeksi düşük besinler (örneğin mercimek, bulgur, nohut, yulaf) kan şekerini daha yavaş ve dengeli yükseltir.
Hipoglisemi durumunda (kan şekeri 70 mg/dL’nin altına indiğinde) 15 gram hızlı emilen karbonhidrat alınmalı; örneğin yarım bardak meyve suyu veya bir tatlı kaşığı bal.
Çocuklarda diyabet çoğunlukla Tip 1 diyabet olarak görülür. Çocukların büyüme ve gelişim döneminde olduğu düşünülürse, beslenme hem kan şekeri kontrolünü hem de büyüme hızını destekleyecek şekilde planlanmalıdır.
Ergenlik döneminde hormonların etkisiyle insülin direnci artabilir. Bu dönemde beslenme ve insülin dozu yakından izlenmelidir.
Prediyabet Evresi:
Bu dönemde yaşam tarzı değişikliği (beslenme, egzersiz, kilo kontrolü) ile kan şekeri tamamen normale dönebilir.
Yeni Tanı Dönemi:
Kişinin korku ve kaygılarını azaltmak, sürdürülebilir bir plan oturtmak esastır.
Uzun Süreli Diyabet (Komplikasyonlu Dönem):
Bu evrede böbrek, göz veya kalp gibi organlarda hasar gelişebilir. Diyet; protein, tuz ve mineral dengesi gözetilerek bireyselleştirilir.
Diyabette beslenme ihmal edilirse, hastalığın ilerleyişi hızlanır ve çeşitli komplikasyonlar ortaya çıkar. Kan şekeri uzun süre yüksek seyrettiğinde damarlar, sinirler ve organlar zarar görür.
Yüksek glikoz, damar duvarlarını zedeler. Damar sertliği (ateroskleroz) gelişir, kalp krizi ve inme riski artar.
Kan şekeri yüksekliği böbreklerin filtre sistemini bozar. Diyabet, dünyada diyaliz gerektiren böbrek hastalıklarının en yaygın nedenidir.
Gözdeki küçük damarlar hasar görür, bulanık görme veya körlük gelişebilir.
Eller ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, his kaybı oluşur. Yaralar fark edilmediğinde enfeksiyon gelişebilir.
Yavaş yara iyileşmesi, kuruluk, mantar enfeksiyonları sık görülür.
Diş eti iltihapları ve diş kaybı riski artar.
Dengesiz şeker düzeyi depresyon, kaygı ve unutkanlık riskini artırabilir.
Kontrolsüz gebelik diyabeti, bebekte doğum ağırlığı fazlalığı ve annede yüksek tansiyon riskini yükseltir.
Egzersiz, diyabet yönetiminin en güçlü destekleyicisidir.
Düzenli fiziksel aktivite:
Yürüyüş, bisiklet, yüzme veya dans gibi keyifli aktiviteler düzenli hale getirilmelidir. Haftada en az 150 dakika orta düzeyde egzersiz önerilir.
Diyabet sadece bedeni değil, duyguları da etkiler. “Artık hiçbir şeyi yiyemem” düşüncesi stres yaratır ve bu da kan şekerini olumsuz etkiler.
Bu yüzden “yasak” kelimesi yerine denge ve bilinç kavramlarını kullanırız.
Yemekle barışmak, farkında olarak yemek yemek, diyabet tedavisinin en önemli parçasıdır.
Diyabette başarı, kısa süreli diyetlerle değil, uzun vadede sürdürülebilir alışkanlıklarla sağlanır.
Sürdürülebilir beslenme:
Yani kişi ömür boyu uygulayabileceği bir denge kurmalıdır. Tam tahıllar, sebzeler, baklagiller, az yağlı protein kaynakları ve sağlıklı yağlar bu dengeyi oluşturur.
Diyabet, yalnızca bir hastalık değil, vücudun bize “kendine dikkat et” mesajıdır.
Bu yolculukta en güçlü silahlarımız bilinçli beslenme, düzenli egzersiz, stres yönetimi ve kararlılıktır.
Beslenme, bir tedavi şekli olmanın ötesinde, yaşam kalitesini belirleyen temel bir unsurdur.
Sürdürülebilir bir beslenme planı, kişinin hem fiziksel hem ruhsal sağlığını korur; uzun vadede kalp, böbrek, göz ve sinir sistemini destekler.
Diyabetle yaşamak, kendinizi kısıtlamak değil; kendinize yeniden özen göstermektir.
Ne yediğinizi, ne kadar hareket ettiğinizi ve bedeninizin size verdiği sinyalleri fark ettiğinizde, diyabet kontrol altına alınabilir.
Unutmayın, diyabetle barışmanın en güzel yolu, dengeli tabaklar ve hareketli bir yaşamdır.
Dyt. Melina Ezgi Tosun
Kaynak: Bihaber.TR köşe yazarı Melina Ezgi Tosun

Türkiye ve dünya gündemindeki sıcak gelişmeleri okuyucularına tarafsız ulaştırmayı hizmet kabul eden haber platformu.