Bilgi

  • DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Omurga Sağlığının 5 Büyük Düşmanı: Bel Fıtığı Neden Oluşur?

Omurga Sağlığının 5 Büyük Düşmanı: Bel Fıtığı Neden Oluşur?

Bel fıtığı, omurlarımız arasında yastık görevi gören disklerin hasar alarak sinirlere baskı yapmasıdır. Çoğu zaman anlık bir kaza gibi görünse de aslında uzun süreli bir ihmalin sonucudur. Pek çok hasta için şiddetli ağrı ve hareket kısıtlılığı anlamına gelen bu tablo, doğru zamanda müdahale edilmediğinde süreç bel fıtığı ameliyatı aşamasına kadar ilerleyebilmektedir. Ancak omurga sağlığını içten içe kemiren temel faktörleri anlamak, sadece cerrahi çözümlere odaklanmak yerine, hastalığın oluşum mekanizmasını kavrayarak kalıcı bir iyileşme ve korunma sağlamanın ilk adımıdır. İşte omurganızın sağlığını tehdit eden ve fıtığa zemin hazırlayan 5 temel düşman:

Bel Fıtığı Neden Oluşur?

1. Yerçekimine Yenik Düşen Duruş: Kötü Postür

Postür, sadece “dik durmak” değildir; vücudun yerçekimine karşı harcadığı enerjiyi en aza indiren denge halidir. Bu denge bozulduğunda, omurga üzerindeki yük dağılımı dramatik bir şekilde değişir. Vücudumuz, yerçekimine karşı sürekli bir savaş içindedir. İdeal bir duruşta; baş, omuz, kalça ve ayak bileği aynı dikey düzlemde (çekül hattı) hizalanır.

Dengeli Hal: Bu hizalama sağlandığında, yerçekimi kuvveti doğrudan kemik yapısı üzerinden yere iletilir. Kaslarınızın bu sırada çalışmasına neredeyse hiç gerek kalmaz; iskelet sistemi yükü taşır.

Denge Bozulduğunda: Başınız sadece 2-3 cm öne gittiğinde, boyun ve bel kaslarınıza binen yük iki katına çıkar. Çünkü yerçekimi artık kemiklerin üzerinden değil, kasların ve bağların “çekme” kuvveti üzerinden karşılanmaya çalışılır.

2. Mekanik Hatalar: Yanlış Yük Yönetimi

Bel fıtığı denince akla hemen ağır kaldırmak gelir ancak mesele sadece ağırlık değil, nasıl kaldırıldığıdır. Belinizden bükülerek aldığınız her yük, omurlarınıza kaldıraç etkisiyle kilosunun 10 katı basınç bindirir. Bu ani basınç artışı, diskin “fıtıklaşmasına” yani dışarı taşmasına neden olur.

Kaldıraç Kolu Etkisi (Moment Kolu): Fizikte bir yük, destek noktasından (belimizden) ne kadar uzaktaysa, o yükün yarattığı döndürme kuvveti (tork) o kadar artar.

  • Hatalı Teknik: Dizlerinizi bükmeden, belinizden öne eğilerek bir cismi aldığınızda, vücudunuzun üst kısmı ve ağırlık, belinizdeki L5-S1 omurundan (en alt bölge) çok uzakta kalır.
  • Sonuç: Elinizdeki 10 kilogramlık bir kutu, belinizdeki o küçük eklem noktasına sanki 100 kilogrammış gibi baskı yapar. Çünkü beliniz, bu ağırlığı dengelemek için devasa bir karşı güç uygulamak zorundadır.

Bel Kaslarının “Aşırı Mesaisi”: Siz öne eğildiğinizde, omurganızın arkasındaki sırt kasları (erector spinae) vücudunuzun öne devrilmesini engellemek için kasılır.

  • Basınç Mekanizması: Bu kaslar omurga hattına çok yakın oldukları için, uzaktaki bir yükü dengelemek adına çok şiddetli çekme kuvveti uygularlar. Bu şiddetli kasılma, omurları birbirine doğru presler.
  • Disklerin Ezilmesi: İki kemik (omur) arasındaki disk, bu muazzam kas kuvveti ve dış ağırlık arasında kalır. Diskin içindeki jel doku, bu basınçla birlikte en zayıf bulduğu yerden (genellikle arkadan) dışarı doğru fırlar.

Neden Dizleri Bükmeliyiz? Dizlerinizi büküp yükü vücudunuza yaklaştırdığınızda iki şey değişir:

  • Yükü Merkeze Almak: Ağırlığı göbeğinize ne kadar yakın tutarsanız, kaldıraç kolu o kadar kısalır ve belinize binen “katlamalı” yük azalır.
  • Motor Değişimi: Vücudun en güçlü kasları olan bacak ve kalça kaslarını devreye sokarsınız. Beliniz artık bir “vinç” gibi yükü kaldırmak yerine, sadece bir “direk” gibi yükü taşımakla görevli olur.

Mikro Yırtıklardan Büyük Fıtığa: Sadece tek bir seferde 50 kilo kaldırmak fıtık yapmaz. Çoğu zaman yerdeki bir kalemi bile yanlış eğilerek almak, “bardağı taşıran son damla” olur. Yıllar boyu yapılan bu yanlış “kaldıraç” hamleleri, diskin dış liflerinde mikro yırtıklar oluşturur. En sonunda, aslında çok ağır olmayan bir yükte bile disk içindeki sıvı, o zayıflamış yırtıklardan dışarı çıkar.

3. Gizli Düşman: Hareketsiz Yaşam (Sedanter Yaşam)

Bu bölüm, bel fıtığının neden sadece bir “kaza” değil, bir “doku açlığı” meselesi olduğunu açıklıyor. Vücudumuzdaki çoğu doku kan damarları yoluyla sürekli beslenirken, omurga diskleri evrendeki en ilginç beslenme mekanizmalarından birine sahiptir: Diffüzyon.

Kan Damarsız Bir Yaşam (Avasküler Yapı): Omurga diskleri, insan vücudundaki kan damarı bulunmayan en büyük dokulardır. Bu durum, dokunun dışarıdan gelen oksijene ve besine doğrudan ulaşamaması demektir.

  • Beslenme Kaynağı: Diskler, ihtiyaç duydukları glikoz ve oksijeni alt ve üstlerindeki omur kemiklerinin uç plaklarından (end-plates) sızan sıvılardan alırlar.
  • Atık Boşaltımı: Aynı şekilde, hücrelerin ürettiği atıklar (laktik asit vb.) yine bu sızma yöntemiyle dışarı atılır.

“Pompa” Etkisi (İmbibisyon): Disklerin beslenmesi için yerçekimi ve hareketin yarattığı basınç farkına ihtiyaç vardır. Bunu bir sünger gibi düşünebilirsiniz. Hareket ettiğinizde veya yürüdüğünüzde, disklere binen yük artar ve içindeki kirli sıvı (atıklar) dışarı pompalanır. Yük azaldığında veya pozisyon değiştiğinde, disk bir vakum etkisi yaratarak çevredeki taze, besin dolu sıvıyı içine çeker. Bu pompa çalışmazsa, besinler diskin merkezindeki jel çekirdeğe ulaşamaz.

Hareketsizliğin Yarattığı “Disk Kuruması” (Dehidrasyon): Sürekli oturmak veya hareketsiz kalmak, bu pompayı durdurur. Hareket olmayınca disk içindeki su oranı azalır. Disk hacmi küçülür ve yüksekliği azalır. Hareket etmeyen bir diskte atıklar birikir ve doku “asitlenir”. Bu durum diskin içindeki hücrelerin ölmesine neden olur.

Esnekliğin Kaybı ve Çatlamalar: Sağlıklı bir disk, taze bir lastik gibidir; darbelere karşı esner. Beslenemeyen ve kuruyan bir disk ise eski, güneş altında kalmış bir araba lastiği gibi sertleşir. Sertleşen disk artık yükü ememez. Diskin dışını saran lifli tabaka (annulus fibrosus) kuruduğu için esnemek yerine çatlamaya başlar. Bu çatlaklar birleştiğinde, en ufak bir sarsıntıda içteki jel doku bu çatlaklardan dışarı fırlar.

4. Metabolik Yıkım: Sigara ve Kötü Beslenme

Bel fıtığı sadece fiziksel bir zorlanma değil, aynı zamanda dokuların biyokimyasal olarak iflas etmesidir. Sigara kullanımı ve obezite, omurganın kendini yenileme kapasitesini iki koldan yok eder.

  1. Sigara ve “Mikroskobik Açlık” (Vazokonstrüksiyon): Vücudumuzdaki diskler kısıtlı bir beslenme mekanizmasına sahipken, sigara bu süreci tamamen felç eder. Nikotin, vücuttaki en küçük kılcal damarların bile büzülmesine neden olur. Omurların uç plaklarındaki kan akışı azaldığında, diskler ihtiyaç duydukları oksijen ve besini alamazlar. Besin alamayan disk hücreleri ölür, kolajen üretimi durur. Sonuç olarak disk, 30 yaşındaki birinde 60 yaşındaymış gibi sertleşir ve kırılganlaşır. Ayrıca karbonmonoksit kandaki oksijen seviyesini düşürerek disk dokusunun “boğulmasına” neden olur.
  2. Fazla Kilo ve “Dingil Yükü” Aşımı: Omurga, vücudun ana taşıyıcı kolonudur. Alınan her ekstra kilo, yerçekimiyle birleşerek diskler üzerine binen dikey basıncı artırır. Özellikle karın bölgesindeki yağlanma, ağırlık merkezini öne çekerek bel omurlarına binen yükü katlar. Araçlardaki amortisörlerin aşırı yük altında patlaması gibi, diskler de kapasitesinin üzerindeki bu yükü taşıyamaz.
  3. İyileşme Sürecinin Sabote Edilmesi: Sigara içen ve fazla kilolu kişilerde iyileşme süreci çok daha sancılıdır. Vücut hasarlı bölgeyi tamir etmek için kan akışına ihtiyaç duyar; sigara bu akışı kestiği için mikro yırtıklar kapanamaz. Ayrıca sigara kullanımı genel iltihap (enflamasyon) seviyesini artırarak ağrının daha şiddetli hissedilmesine yol açar.

İlginizi çekebilir: https://www.haberleras.com/beyin-ve-omurga-cerrahisinde-hasta-profili-degisti-genc-yasta-ameliyatlar-artiyor-130903.html

5. Zayıf Kor (Core) Kasları ve Sarkopeni

Bel fıtığı ve omurga sağlığı üzerine hazırlanan bu içerikte Sarkopeni, “Zayıf Kor Kasları” maddesini bilimsel bir temele oturtan en kritik kavramdır.

Gizli Tehlike: Sarkopeni (Kas Kaybı): Bel fıtığına giden yolda en sinsi ilerleyen süreçlerden biridir. Sarkopeni, genel anlamıyla yaşa bağlı olarak kas kütlesinin, gücünün ve fonksiyonunun kaybı anlamına gelir. Ancak günümüzde hareketsiz yaşam nedeniyle çok daha erken yaşlarda görülmeye başlanmıştır. “Kas erimesi sadece yaşlıların değil, hareketsiz gençlerin de sorunudur.”

  1. Omurganın “Korumasız” Kalması: Sarkopeni sadece kol ve bacak kaslarını değil, omurgayı bir zırh gibi saran derin sırt ve karın kaslarını da vurur. Kas dokusu azaldığında, bu boşluğu yağ dokusu doldurmaya başlar. Yağ dokusunun “taşıma” veya “kasılma” özelliği yoktur. Sonuç olarak, vücut ağırlığınızı taşıma görevi tamamen omur kemiklerine ve disklere devredilir.
  2. Disklerin Üzerindeki Statik Baskı: Sağlıklı kaslar, yerçekiminin yarattığı dikey baskıyı emerek dağıtır. Kaslar eridiğinde, diskler iki sert kemik arasında sürekli preslenen birer yastığa dönüşür. Sarkopeni ilerledikçe bu mekanik baskı kronikleşir ve fıtıklaşma süreci hızlanır.
  3. Denge Kaybı ve Ani Sakatlıklar: Sarkopeni sadece güç kaybı değil, aynı zamanda koordinasyon kaybıdır. Kaslar zayıfladığında, vücut ani bir sarsıntıya (örneğin ayağın kayması veya hapşırma) karşı tepki vermekte gecikir. Omurgayı kilitleyecek kas gücü olmadığı için, ani yük doğrudan diskin üzerine biner ve yırtılma gerçekleşir.
  4. Metabolik Kısır Döngü: Sarkopeni metabolizmayı yavaşlatır, bu da kilo alımını kolaylaştırır. Kas kütlesinin düşük, yağ kütlesinin yüksek olduğu Sarkopenik Obezite durumu omurga için en kötü senaryodur. Hem taşınması gereken yük artmış hem de bu yükü taşıyacak “motor” (kaslar) zayıflamıştır.

Önemli Not:

Bu içerik, Maltepe Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Öğr. Üyesi Op. Dr. Caner Sarıkaya’nın klinik görüşleri ve güncel tıbbi bilgiler doğrultusunda, genel bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. Tanı ve tedavi yöntemleri kişiye özgü olarak değişiklik gösterebilir. Kendi sağlık durumunuzla ilgili en doğru tanı ve tedavi planı için mutlaka bir hekime başvurunuz.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM