Bir sabah uyandınız. Kendinizi yorgun hissediyorsunuz. Ne tam olarak hastasınız ne de tamamen sağlıklı. Midenizde bir huzursuzluk var, başınız ağrıyor, cildiniz solgun, bazen kaşınıyor, bazen şişiyor. Diyorsunuz ki: “Acaba dün ne yedim?” İşte burada devreye giren görünmez bir suçlu var: besin intoleransı ve onun tetiklediği düşük dereceli kronik enflamasyon.
Modern yaşamın getirdiği beslenme alışkanlıkları, gıdaların işlenme biçimlerinin değişmesi ve mikrobiyotamızla olan bağımızın kopması, bugün birçok kronik hastalığın temelini oluşturuyor. Bu hastalıkların çoğu, sinsice ilerleyen ancak zamanla sistemik bir etki oluşturan “düşük dereceli enflamasyon”la ilişkilendiriliyor. Peki, bu enflamasyonun kaynağında neler var? Cevaplardan biri oldukça tanıdık: Besin intoleransları.
Besin intoleransı, bağışıklık sistemimizin doğrudan devreye girmediği, ancak sindirim sistemi veya bağırsak geçirgenliği yoluyla bazı gıdalara karşı gösterdiği düşük seviyeli, gecikmeli bir tepkidir. Genellikle 2-72 saat içinde kendini belli eder ve bu yüzden çoğu zaman sebep-sonuç ilişkisi kurmak güçleşir.
Alerji ise IgE antikorları ile gelişen, daha ani ve hayati risk taşıyan bir durumdur. Besin intoleransı ise daha çok IgG aracılı reaksiyonlarla ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla kişi farkında olmadan her gün yediği bir yiyecek, bağırsak duvarını tahriş edip bağışıklık sisteminde mikro bir “yangın” başlatıyor olabilir.
Besin intoleransları ve kronik enflamasyon öyle sinsidir ki, çoğu kişi yıllarca fark etmez. Ama vücut fısıltılarla sinyal verir:
Bu belirtiler başka birçok hastalıkla örtüştüğü için çoğu zaman yanlış tanı konur veya önemsenmez. Oysa bu belirtiler, sindirim sistemimizde kronik bir dengesizlik olduğunun habercisi olabilir.
Herkesin intoleransı farklı olabilir ama bazı gıdalar daha yaygın suçlular arasında:
Bu nedenle, “sağlıklı” zannettiğiniz bir gıda bile vücudunuzda yangın çıkarıyor olabilir. Örneğin, tam buğday ekmeği genel olarak faydalı ama gluten intoleransı olan biri için her lokma, bağırsak duvarına bir darbedir.
Enflamasyon, bağışıklık sisteminin vücudu korumak için verdiği doğal bir yanıttır. Ancak bu yanıt, uzun süreli ve düşük seviyelerde seyrettiğinde (low-grade chronic inflammation), tam tersi etkiye neden olabilir: Vücut kendi dokularına zarar vermeye başlar.
Besin intoleranslarının neden olduğu düşük dereceli enflamasyon, özellikle bağırsak mukozasında başlar. Bu mukozal bariyer bozulduğunda (“leaky gut” olarak da bilinir), toksinler ve gıda partikülleri kana karışabilir. Bu durum, bağışıklık sistemini sürekli tetikleyen ve otoimmün hastalıkların gelişimini kolaylaştıran bir süreçtir.
Bağırsaklarımızda trilyonlarca mikroorganizma yaşar ve bu yapı bizim ikinci beynimiz gibidir. Mikrobiyotamızın dengesi, sadece sindirim değil, bağışıklık sistemimizin genel işleyişi üzerinde de kritik rol oynar. Bu denge bozulduğunda enflamasyon kaçınılmaz hale gelir. Özellikle yüksek oranda işlenmiş gıdalar, antibiyotik kullanımı, stres ve düzensiz yaşam tarzı bu dengeyi altüst eder.
Besin intoleransları, mikrobiyotanın çeşitliliğini azaltarak vücudun bağışıklık toleransını düşürür. Sonuç olarak, zararsız gıdalar bile bağışıklık sistemi tarafından tehdit olarak algılanabilir. Bu döngü bir kez başladığında, kronik enflamasyon kaçınılmaz olur.
Besin intoleranslarının teşhisi, alerjilerden farklı olarak daha zordur. Alerjilerde IgE antikorları rol oynarken, intoleranslarda IgG tipi antikorların veya enzim eksikliklerinin etkili olduğu düşünülür. Tanı için en sık kullanılan yöntemler arasında şunlar yer alır:
Ancak bu testlerin her biri belli sınırlılıklar içerdiği için, en doğru sonuca ulaşmak adına bir uzmanla birlikte yürütülen, kişiye özel planlama tercih edilmelidir.
Eğer bir gıdadan şüpheleniyorsanız—örneğin onu tükettikten sonra şişkinlik, yorgunluk, baş ağrısı, ciltte kızarıklık gibi belirtiler ortaya çıkıyorsa—diyetisyen olarak izlemenizi önerdiğim adımlar şöyle:
İlk yapmanız gereken şey; ne yediğinizi, ne zaman yediğinizi ve sonrasında nasıl hissettiğinizi yazmaktır. Bu kayıtlar size veya uzmanınıza şu konularda ipucu verir:
Belirtilere neden olabileceği düşünülen gıdayı (veya grubu) 2-4 hafta boyunca tamamen diyetten çıkarın. Bu süreçte şunlara dikkat edin:
Not: Kendi kendinize eliminasyon yapıyorsanız besin dengesini bozmamak için dikkatli olun. Özellikle gluten, süt ürünleri gibi temel grupları çıkarırken alternatiflerle desteklenmelidir.
Bu aşamada şüpheli gıdayı küçük miktarlarda diyete geri ekleyerek vücudun tepkisini gözlemleyin.
Bazı durumlarda klinik testlerle destek gerekebilir. Ancak bu testlerin sonuçlarını doğrudan değil, belirtilerle birlikte yorumlamak önemlidir.
Birçok besin intoleransı, hasar görmüş bir bağırsak bariyeriyle ilişkilidir. İyileşmeyi desteklemek için ;
Kendi kendinize çok sayıda gıdayı kısıtlamaya çalışmak, yetersiz beslenmeye ya da sosyal yeme sorunlarına yol açabilir. Bu nedenle:
Bazen hayatın telaşı içinde bedenimizin bize sessizce fısıldadıklarını duymazdan geliriz. Gün içinde gelen şişkinlik, sabahları açıklanamayan yorgunluk, cildimizde beliren kızarıklıklar ya da başımızın içinde yankılanan bir migren nöbeti… Tüm bu sinyaller “normal” değildir; aksine, vücudun içsel dengesi bozulduğunda gönderdiği yardım çağrılarıdır.
Besin intoleransları ve düşük dereceli enflamasyon işte tam da bu noktada devreye giriyor. Her birey benzersizdir; dolayısıyla her vücut aynı besine aynı tepkiyi vermez. Süt, ekmek, domates ya da elma… Bunların hepsi besin olabilir, ama kiminin bedeninde iyileştirici bir gücü varken, bir diğerinin sisteminde tetikleyici bir stresöre dönüşebilir.
Bugün artık şunu çok iyi biliyoruz: Sağlıklı bir bağırsak, sağlıklı bir zihin ve vücut demektir. Sadece ne yediğiniz değil, yediğiniz şeyi ne kadar tolere edebildiğiniz de genel sağlığınızı belirler. Kilo verememe, uyku düzensizliği, ruh hali iniş çıkışları, otoimmün hastalıkların alevlenmesi gibi birçok sorunun temelinde, fark edilmemiş bir intolerans ve onun yarattığı mikroskobik düzeydeki inflamasyon olabilir.
Kendi vücudunuzu bir laboratuvar gibi görün. Gözlem yapın. Hangi gıdalar size iyi geliyor, hangileri sonrası halsiz ya da huzursuz hissediyorsunuz? Şikâyetlerinizin kronikleşmesine izin vermeyin.
Gerekirse bir uzmandan destek alın, çünkü bilimsel verilerle kişiye özel hazırlanmış bir beslenme programı yalnızca hastalıkların kontrolünü sağlamakla kalmaz, aynı zamanda yaşam kalitenizi gözle görülür şekilde artırır.
Unutmayın, gerçek sağlık sadece “hastalık yokluğu” değil, bedeninize tam kapasiteyle güven duyduğunuz bir denge hâlidir. Ve bu denge çoğu zaman tabakta başlar.
Dyt. Melina Ezgi Tosun
6. Kuehl, F. A., et al. (2019). “Food Intolerance: IgG Testing and Clinical Relevance.” Clinical Reviews in Allergy & Immunology
7.Fasano, A. (2012). “Leaky Gut and Autoimmune Diseases.” Clinical Reviews in Allergy & Immunology, 42(1), 71–78.
10. DeMeo, M. T., et al. (2002). “Intestinal permeability defect in irritable bowel syndrome: a pilot study.” Neurogastroenterology & Motility
Kaynak: Bi’haber.TR köşe yazarı Melina Ezgi Tosun
Türkiye ve dünya gündemindeki sıcak gelişmeleri okuyucularına tarafsız ulaştırmayı hizmet kabul eden haber platformu.