Bir danışanım geçen gün şöyle sordu: “Hocam, bu zayıflama iğnelerini herkes konuşuyor. Gerçekten işe yarıyor mu, yoksa yine bir moda mı?” Bu soruya cevap vermek, sadece bilimsel verileri değil, aynı zamanda etik sınırları, beklentileri ve sağlıklı yaşamın bütüncül yapısını da masaya yatırmayı gerektiriyor. İşte bugün, son zamanların en popüler ve merak edilen konularından biri olan zayıflama iğneleri hakkında konuşacağız.
Genel anlamda “zayıflama iğnesi” olarak bilinen tedaviler, aslında “GLP-1 reseptör agonistleri” olarak adlandırılan bir ilaç grubuna aittir. GLP-1 (Glucagon Like Peptide-1), bağırsaklardan salgılanan ve iştahın düzenlenmesinde rol oynayan bir hormondur. Bu iğneler, beyindeki açlık-tokluk merkezine etki ederek iştahı baskılar, mide boşalmasını yavaşlatır ve insülin duyarlılığını artırır. Yani bir taşla birkaç kuş vurur gibi…
Bugün piyasada en çok bilinen üç aktif madde öne çıkıyor:
Bu ilaçların tamamı başlangıçta Tip 2 Diyabet tedavisi için geliştirilmişti. Ancak zayıflama üzerindeki güçlü etkileri fark edilince, özellikle obezite tedavisinde kullanılmak üzere farklı dozlarda piyasaya sunuldular. Günümüzde hem diyabetli hem diyabeti olmayan obez bireylerde kullanımı yaygınlaştı.
Bu iğnelerin etki mekanizması oldukça dikkat çekici:
Kısacası, kişi hem daha az yiyor hem de kan şekeri daha dengeli seyrediyor. Böylece kilo kaybı kaçınılmaz hale geliyor.
Yapılan çalışmalara göre:
Bu veriler, bazı obezite cerrahisi sonuçlarına neredeyse yaklaşan bir başarıyı gösteriyor. Ancak bir şartla: yaşam tarzı değişiklikleriyle birlikte uygulandığında!
Her popüler uygulama gibi, bu tedavilerin de bir hedef kitlesi var.
Kullanabilecekler:
Riskli Olanlar:
Bu nedenle, bu ilaçların kesinlikle doktor reçetesiyle ve takip altında kullanılması gerekiyor.
Her ilacın olduğu gibi bu iğnelerin de yan etkileri mevcut. En sık görülenler:
Kimi bireyler bu yan etkiler nedeniyle tedaviyi bırakmak zorunda kalabiliyor. Bu nedenle, başlanmadan önce çok yönlü bir değerlendirme yapılması şart.
Danışanlarımın en çok merak ettiği ikinci soru şu oluyor: “Bu iğneyle kilo verdim, sonra ne olacak?”
İlaç kesildiğinde, eğer kişi eski beslenme alışkanlıklarına dönerse, verilen kiloların geri alınma riski çok yüksek. Çalışmalar, bu ilaçların bırakılmasından sonraki 1 yıl içinde verilen kiloların ortalama %70’inin geri alınabileceğini gösteriyor.
O yüzden buradaki altın cümle şu: “İğne bir araçtır, çözüm değildir.” Davranış değişikliği, kalıcı beslenme alışkanlıkları, düzenli egzersiz olmadan bu yolculuk sadece geçici bir mola olabilir.
Zayıflama iğneleri ne yazık ki sadece bir sağlık aracı değil, aynı zamanda estetik kaygıların da hedefi haline geldi. Sosyal medyada “tek iğneyle 10 kilo verdim” diyen influencer’lar, gerçek klinik süreci yansıtmıyor. Bu tür içerikler, özellikle genç bireylerde sağlıksız kilo verme arzusu yaratabiliyor.
Ayrıca bireylerin psikolojik dayanıklılığı da önem taşıyor. İğneyi bıraktıktan sonra tekrar kilo alan bir birey, kendisini suçlayabilir, yetersizlik hissine kapılabilir. Bu da duygusal yeme ataklarını tetikleyebilir.
Bu ilaçları kullanan bireylerde genellikle iştah çok azalıyor. Bu durum, yeterli protein ve mikrobesin alımını riske sokabiliyor. İşte bu noktada biz diyetisyenlere büyük iş düşüyor.
Yeterli ve dengeli bir örüntü oluşturmadan sadece “az yediği için zayıflayan” bireyler, kas kaybı ve yorgunluk gibi problemlerle karşılaşabilir. Bu nedenle:
gibi konular mutlaka değerlendirilmelidir.
Ülkemizde de Saxenda ve Ozempic’in obezite tedavisinde kullanımı giderek artıyor. Ancak fiyatlar oldukça yüksek. Örneğin Saxenda’nın 1 kutusu 2025 yılı itibariyle yaklaşık 5.000 TL civarında. Bu da tedaviye erişimi sınırlayabiliyor.
Ayrıca sahte ürünler piyasada ciddi bir tehdit oluşturuyor. Eczane dışı temin edilen “zayıflama iğneleri” sağlık açısından ciddi riskler barındırıyor. Lütfen, hiçbir zaman doktor onayı ve reçetesi olmadan bu ürünlere yönelmeyin.
Zayıflama iğneleri, tıpkı bir baston gibi… Ayağa kalkmanıza yardım eder ama yürümek hâlâ size kalır. Bu ilaçlar obeziteyle mücadelede ciddi bir çığır açtı. Ancak bu süreçte bireyin motivasyonu, yaşam tarzı değişikliği ve profesyonel destekle yol alması elzemdir.
Eğer bir danışan olarak bu tedaviye başlamayı düşünüyorsanız, size önerim net: Endokrinoloji uzmanı, diyetisyen ve psikolojik danışman gibi farklı disiplinlerle birlikte ilerleyin. Unutmayın, sağlık bir maraton, sprint değil.
Ne olursa olsun, sürdürülebilir beslenme alışkanlığı her şeyden en önemlisidir. Çünkü kalıcı olan, ilaca değil, alışkanlığa bağlıdır.
Dyt. Melina Ezgi Tosun
Kaynak: Bihaber.TR köşe yazarı Melina Ezgi Tosun
Türkiye ve dünya gündemindeki sıcak gelişmeleri okuyucularına tarafsız ulaştırmayı hizmet kabul eden haber platformu.