Sevgili okurlar,
“Hastalıklarda Beslenme Serisi” yazı dizimizin altıncı bölümünde konumuz Kanser… Dünyada her yıl milyonlarca insanın yaşamını etkileyen, ailelerin düzenini değiştiren, büyük bir mücadele gerektiren bir hastalık grubu. Aslında “kanser” dediğimiz şey tek bir hastalık değil; yüzlerce farklı tipten oluşan geniş bir şemsiye terim. Her kanserin davranışı, tedavisi ve risk faktörleri farklı. Ama ortak bir yönleri var: Vücudun herhangi bir bölgesindeki hücrelerin kontrolsüz çoğalması.
Son yıllarda kanser görülme sıklığının artmasıyla birlikte, sadece tedavi değil yaşam tarzı, özellikle de beslenme, büyük önem kazandı. Kanser riskinin neredeyse %30’unun doğrudan beslenme ve yaşam tarzı ile ilişkili olduğu biliniyor. Bir diyetisyen olarak bu noktada bize düşen görev hem risk azaltıcı hem de tedavi sürecini destekleyici bir yaklaşımla kişiye özel bir beslenme modeli oluşturmak.
Bugün sindirim sistemi kanserlerini, yani ağızdan anüse kadar uzanan tüm gastrointestinal (GI) kanserleri ele alıyoruz. Sindirim sistemi kanserleri tek bir başlık gibi görünse de, yapı ve risk faktörleri bakımından birbirlerinden oldukça farklılar. Bu nedenle her birini ayrı ayrı ele almak, oluşum mekanizmalarını, kimlerde daha sık görüldüğünü, tanı-tedavi sürecinde beslenmenin rolünü ve tedavi sonrası yaşam biçimini değerlendirmek kaçınılmaz.
Bugün özellikle şu kanser türlerine değineceğiz:
Ve ayrıca bazı hastalarda uygulanan İleyostomi / Kolostomi sonrası beslenmeden de ayrıntılı şekilde söz edeceğiz.
Bu geniş çerçeveyi bugün temel hatlarıyla ele alacak, ilerleyen bölümlerde her bir kanseri çok daha detaylı inceleyeceğiz.
Kanserin kökeninde hücresel/genetik kontrolün bozulması yatar. Sağlıklı hücreler; bölünme, farklılaşma ve ölümü düzenleyen mekanizmalarla kontrol altındadır. Bu sistem bozulduğunda hücreler kontrolsüz çoğalır; DNA tamiri başarısızlaşır; apoptoz (programlı hücre ölümü) baskılanır; anjiyogenezle yeni damarlar oluşur ve hücreler metastaz yapabilir. Bu süreç yıllar içinde, bir dizi kümülatif olayla (iniciyasyon → promosyon → progresyon) gerçekleşir.
Beslenme, kanser gelişiminde hem doğrudan hem de dolaylı yollardan etkilidir.
A. Doğrudan DNA hasarı: Gıdalardan kaynaklanan karsinojenler
B. Kronik inflamasyon ve oksidatif stres
C. Hormonel/metabolik yollar
D. Mikrobiyom aracılığıyla etkiler
E. Safra asitleri ve yağlı diyetler
F. Mikronutrient eksiklikleri ve epigenetik etkiler
G. Bağışıklık sistemi modülasyonu
Bu yazımızda sindirim sistemi kanserlerine (ağızdan anüse kadar) yalnızca kısa bir giriş yapacağız. Ağız kanseri, yutak kanseri, yemek borusu kanseri, mide kanseri, ince bağırsak kanseri, kolon-rektum kanseri ve anüs kanseri gibi her türü önümüzdeki yazılarımızda tek tek detaylı şekilde inceleyeceğiz. Her kanserin nedenleri, risk faktörleri, beslenme ile ilişkisi ve tedavi sürecindeki etkilerini ayrı ayrı ele alacağız.. Bu yazımızda kısaca bir giriş yapalım..
Neden oluşur?
Ağız ve dil kanserlerinin %75’inden fazlası tütün ve alkol birlikteliğinden kaynaklanır.
Ayrıca HPV enfeksiyonu da önemli bir risk faktörü.
Beslenme açısından risk artıranlar:
2019’da yapılan bir meta-analiz, sebze-meyve tüketiminin ağız boşluğu kanseri riskini %30 azalttığını gösteriyor (Zhang et al., 2019).
Daha çok 50 yaş sonrası görülüyor; erkeklerde kadınlara oranla 2-3 kat fazla.
Tedavi sürecinde ağrı, yutma güçlüğü, tat değişiklikleri ve iştah kaybı sık görülür. Bu nedenle:
önerilir.
2018’de yapılan bir çalışma, ağız kanseri tedavisi gören hastalarda yüksek proteinli beslenmenin tedavi toleransını artırdığını göstermiştir (Brown et al., 2018).
Tedavi sonrası:
Antioksidan yönünden zengin bir Akdeniz tipi beslenme modeline geçiş önerilir.
Neden oluşur?
İki türü vardır: Adenokarsinom ve skuamöz hücreli kanser.
Adenokarsinom açısından önemli risk faktörleri:
Skuamöz hücreli kanserde ise:
2021’de 50 binden fazla kişinin incelendiği bir çalışmada, çok sıcak içecek tüketenlerde özofagus kanseri riskinin %90’a kadar arttığı gösterildi (Islam et al., 2021).
Genellikle 55 yaş sonrası görülür. Erken dönemde belirti vermediği için geç teşhis edilir.
Bu kanserde yutma güçlüğü çok belirgindir.
Radioterapi sırasında yemek borusunda yanma artabilir. Bu durumda:
Neden oluşur?
WCRF’nin raporlarına göre, işlenmiş et tüketimi mide kanseri riskini %18 artırıyor.
En çok Doğu Asya ve Güney Amerika’da görülüyor.
Beslenme – Tedavi öncesi, süreci ve sonrası
Tedavide genellikle ameliyat ve kemoterapi birlikte uygulanıyor.
Midede hacim azalması olduğunda “dumping sendromu” görülebilir.
Bu nedenle:
önerilir.
Ameliyat sonrası B12 vitamini eksikliği oluşabileceği için beslenmede bu konuya dikkat edilir.
Nadir görülen bir kanser türüdür. Genelde 60 yaş sonrası görülür.
Neden oluşur?
Beslenme
İnce bağırsağın görevlerinden biri vitamin-mineral emilimidir. Tedavi sırasında emilim sorunları görülebileceği için:
Sindirim sistemi kanserleri içinde en sık görülen türdür.
Neden oluşur?
2015’te Dünya Sağlık Örgütü, işlenmiş etleri kesin kanserojen olarak sınıflandırdı.
Tedavi sürecinde şişkinlik, ishal veya kabızlık olabilir.
Kemoterapi sırasında:
Tedavi sonrası:
Kolorektal kanserlerden farklıdır. HPV enfeksiyonu en önemli risk faktörüdür.
Dünyadaki durum
En çok 50 yaş üzeri kadınlarda artış gösteriyor.
Beslenme
Radyoterapi sırasında bağırsak hassasiyeti artar.
Tedavi tamamlandıktan sonra lifli diyete geri dönülür.
Bazı hastalarda tümör nedeniyle bağırsağın bir kısmı dışarı ağızlaştırılır ve torba kullanılır.
Stoma sonrası beslenme kişiye özgü planlanmalı.
İleostomi hastalarında:
Bol elektrolitli sıvı alınmalıdır.
Kolostomide:
Beslenme bu hastalarda yaşam kalitesinin en kritik belirleyicilerindendir.
Her bir sindirim sistemi kanser türünü —ağız, yutak, yemek borusu, mide, ince bağırsak, kolon, rektum ve anüs— tek tek ele alacak ve her biri için beslenme önerilerini detaylı şekilde paylaşacağım. Bu nedenle, doğru ve kapsamlı bilgiler için köşemizi düzenli olarak takip etmeniz çok önemli.
Bu yazımızda tüm GI kanserleri için ortak öneriler:
Sebze, meyve, tam tahıl ve zeytinyağı temelli.
Günlük en az 25–30 g lif kanser nüksünü azaltır (WCRF, 2023).
Haftada 350–500 g’dan fazla kırmızı et önerilmez.
Haftada en az 150 dakika yürüyüş.
Sindirim sistemi kanserleri çok geniş bir grup ve her biri kendine özgü bir yaklaşım gerektiriyor. Bugün bu kanserleri genel hatlarıyla ele aldık. Önümüzdeki bölümlerde bu başlıkları çok daha derinlemesine inceleyecek; her kanser türü için ayrı ayrı beslenme planlarını, klinik yaklaşımları, tanı-tedavi süreçlerinde hastanın karşılaştığı beslenme sorunlarını detaylı bir şekilde ele alacağız.
Unutmayalım:
Beslenme, kanserle mücadelenin hem başlangıcında hem tedavisinde hem de iyileşme döneminde en güçlü destekçilerden biridir.
Dyt. Melina Ezgi Tosun
Kaynak: Bihaber.TR köşe yazarı Meline Ezgi Tosun

Türkiye ve dünya gündemindeki sıcak gelişmeleri okuyucularına tarafsız ulaştırmayı hizmet kabul eden haber platformu.