Hepimizin bildiği bir gerçek var: Sağlıklı beslenme sadece ne yediğimizle değil, ne kadar ve nasıl yediğimizle de ilgili. Ancak son yıllarda bilim dünyasında oldukça dikkat çeken yeni bir konu gündeme geldi: Beslenmenin zamanı. Yani, aynı yemeği sabah mı yoksa akşam mı tükettiğimizin, vücudumuzdaki etkilerini nasıl değiştirdiği… Bu yaklaşımın adı chrononutrition (krononütrisyon).
Peki, “Chrononutrition” bize ne söylüyor? Özetle şu: Yediğimiz besinlerin vücudumuzda yarattığı etki, günün hangi saatinde tüketildiğine bağlı olarak değişiyor. Çünkü vücudumuzun biyolojik ritimleri var. Yani her organ, her hormon, her metabolik süreç belirli bir döngüye bağlı olarak çalışıyor. Biz buna sirkadiyen ritim diyoruz. İşte beslenmeyi bu ritimle uyumlu hale getirmek, hem metabolik sağlığımızı hem de kilo kontrolümüzü doğrudan etkileyebiliyor.
Bu yazıda size, yemeklerin zamanlamasının sindirim, emilim, kan şekeri dengesi, kilo yönetimi ve hatta uyku kalitesi üzerindeki etkilerini anlatacağım. Hazırsanız, saatleri kurup başlıyoruz!
Önce temel kavramı hatırlayalım: Sirkadiyen ritim, yaklaşık 24 saatlik biyolojik saat döngüsüdür. Uyku-uyanıklık düzenimizden hormon salınımına, vücut sıcaklığımızdan sindirim hızımıza kadar pek çok şey bu döngüye bağlıdır.
Mesela, insülin duyarlılığı sabah saatlerinde en yüksektir. Bu ne demek? Kahvaltıda tükettiğimiz karbonhidratlar, vücut tarafından çok daha verimli bir şekilde kullanılır. Aynı miktar karbonhidratı gece geç saatlerde tükettiğimizde ise kan şekeri daha fazla yükselir ve insülin yanıtı daha yetersiz olur. Bu nedenle gece atıştırmalarının kilo aldırma etkisi tesadüf değildir.
Ayrıca, mide asidi salgısı, bağırsak hareketliliği, pankreasın enzim üretimi bile gün içinde farklı seviyelerde çalışır. Dolayısıyla yiyeceklerin sindirimi ve emilimi sabah, öğle ve akşam aynı şekilde gerçekleşmez. İşte chrononutrition tam da bunu inceler: “Yemeklerin zamanlaması, metabolik sonuçları nasıl değiştirir?”
Araştırmalar gösteriyor ki kahvaltı günün en kritik öğünlerinden biri. Çünkü sabah saatlerinde:
Yani sabah tüketilen bir dilim tam buğday ekmeği, günün ilerleyen saatlerinde tüketilenden çok daha kolay enerjiye dönüşüyor. Aynı şekilde proteinli bir kahvaltı, kas sentezini desteklemede daha etkili olabiliyor.
Bunu bir örnekle somutlaştıralım: Sabah 08.00’de yediğiniz bir kase yulaf ezmesi, kan şekerinizi daha kontrollü yükseltir, gün boyu tokluk sağlar. Ama aynı yulafı gece 23.00’te yediğinizde, kan şekerinizin yükselme eğrisi daha dik olur ve insülin hormonunu daha fazla zorlar. İşte bu yüzden kahvaltıyı atlamak ya da akşam fazla yemek yemek metabolizmayı olumsuz etkiliyor.
Öğle saatleri, yani 12.00-14.00 arası, vücudun enerjiye en çok ihtiyaç duyduğu zamanlardır. Çalışmalar gösteriyor ki öğle öğününde dengeli bir şekilde protein, kompleks karbonhidrat ve lif almak günün geri kalanında hem zihinsel hem de fiziksel performansı artırıyor.
İlginç bir nokta: Bazı araştırmalar, günün erken saatlerinde tüketilen kalorilerin, aynı miktarda kalori olsa bile akşam tüketilenden daha az kilo artışıyla sonuçlandığını söylüyor. Yani öğle öğününde biraz daha “doyurucu” beslenmek, akşamı hafif geçirmekten çok daha faydalı olabilir.
Akşam saatlerinde vücudun metabolik hızı düşmeye başlar. İnsülin duyarlılığı azalır, sindirim sistemi daha yavaş çalışır. Bu yüzden ağır ve yağlı yemekler mideyi zorlar, uyku kalitesini bozar.
Özellikle geç saatte tüketilen karbonhidratların, yağ depolanmasını artırabileceğini gösteren pek çok çalışma var. Bunun nedeni, geceleyin vücudun enerjiye değil, dinlenmeye ihtiyaç duyması. Dolayısıyla enerji fazlası doğrudan depoya gönderiliyor.
Yine de burada ince bir denge var: Akşamı tamamen aç geçirmek de doğru değil. Çünkü açlıkla uyumak, kortizol (stres hormonu) seviyelerini artırarak uykuyu bozabilir. En iyi çözüm, akşam öğününü daha hafif, sindirimi kolay, sebze ağırlıklı planlamak.
Gece geç saatlerde yemek yemenin obezite, tip 2 diyabet ve kalp-damar hastalıkları riskini artırdığı defalarca gösterildi. Çünkü:
Yani gece yarısı açlık hissettiğinizde, aslında bedeniniz değil beyniniz sizi kandırıyor olabilir. O an tüketilen çikolata, cips veya makarna, ertesi sabah çok daha ağır bir metabolik yük olarak geri döner.
Chrononutrition sadece kalori dengesiyle ilgili değil, aynı zamanda besin ögelerinin emilimi ile de ilgilidir.
Bu nedenle, sadece ne kadar vitamin/mineral aldığınız değil, onu günün hangi saatinde aldığınız da sağlığınızı etkileyebilir.
Son yıllarda yapılan ilginç bir çalışma, aynı miktarda kalori alan iki grubun, sadece yemek saatleri farklı olduğunda farklı kilo değişimleri yaşadığını gösterdi. Sabah ve öğle ağırlıklı beslenen grup daha fazla kilo kaybederken, kalorilerini akşam ağırlıklı alan grup kilo vermekte zorlandı.
Bu bulgu, kilo vermek isteyen kişilerin öğün zamanlamasını gözden geçirmesi gerektiğini ortaya koyuyor.
Beslenme saatleri ile uyku arasındaki ilişki de önemli. Akşam geç saatlerde yemek yemek, uykuya dalmayı zorlaştırıyor ve uyku kalitesini bozuyor. Kötü uyku da ertesi gün iştah hormonları olan ghrelin ve leptin dengesini bozuyor. Sonuç: Daha çok acıkmak, daha çok yemek ve daha zor kilo vermek.
Yani beslenme zamanlaması, sadece metabolizmayı değil, uyku-uyanıklık düzenimizi de doğrudan etkiliyor.
Chrononutrition prensiplerini hayatımıza uygulamak zor değil. İşte birkaç pratik öneri:
Beslenmenin sadece “ne yediğimizle” değil, “ne zaman yediğimizle” de ilgili olduğunu gösteren chrononutrition, gelecekte beslenme biliminin en önemli alanlarından biri olacak gibi görünüyor. Çünkü sağlıklı bir yaşam için biyolojik saatimizle uyumlu yaşamak gerekiyor.
Kısacası: Yemeğinizi saatine göre seçin, bedeniniz size teşekkür etsin!
Dyt. Melina Ezgi Tosun
Kaynak: Chrononutrition
Türkiye ve dünya gündemindeki sıcak gelişmeleri okuyucularına tarafsız ulaştırmayı hizmet kabul eden haber platformu.