Aynaya baktığınızda yüzünüzde ince çizgiler mi görüyorsunuz? Belki yanaklarınızın eski dolgunluğunu kaybettiğini ya da cildinizin eskisi kadar ışıldamadığını fark ettiniz. Son yıllarda “kolajen takviyeleri” adı altında satılan tozlar, kapsüller, içecekler tam da bu kaygılara çözüm sunduğunu iddia ederek popülerlik kazandı. Peki gerçekten öyle mi? Kolajen alarak cildimizi gençleştirebilir miyiz, yoksa bu da bir pazarlama stratejisi mi?
Gel, birlikte bu konuyu hem bilimsel veriler hem de günlük hayatımıza dokunan bir sohbet havasında inceleyelim.
Kolajen, vücudumuzda en bol bulunan proteindir. Adını Yunancadaki “kolla” (tutkal) kelimesinden alır. Aslında bu ismin hakkını da verir çünkü adeta vücudumuzun yapıştırıcısıdır. Deride, kemiklerde, tendonlarda, eklemlerde ve hatta dişlerimizde bulunur.
Cildimizin sıkı, esnek ve pürüzsüz görünmesinin ardındaki en önemli yapı taşlarından biri kolajendir. Ne var ki yaşla birlikte kolajen üretimimiz azalır. 25’li yaşlardan itibaren her yıl yaklaşık %1-2 oranında kolajen kaybı başlar. 40’lı yaşlarda bu kayıp gözle görünür hale gelir: İnce çizgiler, kırışıklıklar, ciltte elastikiyet kaybı…
Kısacası, kolajen gençlik ile yaşlanma arasındaki köprü gibidir. Bu yüzden takviye endüstrisi “kaybolanı yerine koyalım” mantığıyla karşımıza çıkıyor.
Bugün eczanelerde, online platformlarda ve market raflarında kolajeni farklı formlarda görebilirsiniz:
Buradaki kritik nokta şu: Kolajeni yemek ya da sürmek arasında ciddi farklar var. Cilt üzerine sürülen kolajen molekül olarak çok büyük olduğundan doğrudan emilmez. Yani kremlerden ziyade ağızdan alınan formlar bilimsel açıdan daha mantıklı bir yaklaşım.
Birçok kişinin aklına şu soru geliyor: “Kolajen ağızdan alınca doğrudan cilde mi gidiyor?”
Aslında olay biraz daha karmaşık.
Kolajen tozunu ya da kapsülünü içtiğinizde, vücudunuz onu aminoasitlere parçalar. Bu aminoasitler kana karışır ve ihtiyaç duyulan bölgelerde kullanılır. Ancak “ben sadece yüze gideyim” diye bir hedefleme söz konusu değildir.
İşte burada hidrolize kolajen yani kolajen peptitleri devreye giriyor. Bu form, daha küçük parçalara ayrıldığından bağırsaktan daha kolay emilir. Araştırmalar bu peptitlerin ciltte fibroblast adı verilen hücreleri uyararak yeniden kolajen üretimini teşvik edebileceğini gösteriyor.
📌 2019’da yapılan bir meta-analiz (20’den fazla klinik çalışmayı inceledi) hidrolize kolajen takviyelerinin cilt elastikiyetini, nemini ve kırışıklık görünümünü olumlu yönde etkileyebileceğini buldu.
📌 2021’de Dermatology Practical & Conceptual dergisinde yayımlanan bir çalışma, 12 hafta boyunca günde 2.5 gram kolajen peptidi alan kadınlarda ciltte nem artışı ve kırışıklıklarda azalma olduğunu raporladı.
📌 Bir diğer araştırma ise kolajenin sadece cilt için değil, eklem sağlığı açısından da faydalı olduğunu, özellikle sporcularda ve osteoartritli bireylerde eklem ağrılarını azaltabileceğini ortaya koydu.
Özetle: Bilimsel kanıtlar umut verici. Ama unutmayalım, her bireyde etki farklı olabilir ve bu takviyeler sihirli değnek değildir.
Sadece yaş almak değil, bazı yaşam tarzı faktörleri de kolajen kaybını hızlandırır. Eğer takviye kullanıyor ama bu alışkanlıklara devam ediyorsanız, sonuçlar istediğiniz gibi olmayabilir:
Kısacası, kolajen takviyesi kullanıyorsanız ama güneş koruyucu sürmüyor, sigarayı bırakmıyor ve yüksek şekerli beslenmeye devam ediyorsanız, sonuçlar sınırlı kalır.
Piyasada en çok görülen kolajen tipleri:
Cilt için özellikle Tip I ve Tip III kolajen içeren takviyeler tercih ediliyor.
Ayrıca kaynağına göre farklılık gösterir:
Takviye almak zorunlu değil. Vücudumuzun kolajen üretimini artıran besinler de var. Eğer sofranıza doğru gıdaları koyarsanız, doğal yoldan da destek sağlayabilirsiniz:
Genel olarak güvenli kabul ediliyor. Ama bazı noktalara dikkat etmek gerek:
Kolajen takviyesi kullanan birçok kişi, birkaç hafta içinde mucizevi bir gençleşme bekliyor. Oysa etkiler genellikle 3-6 ay düzenli kullanım sonrası gözlemlenebiliyor.
Ayrıca unutmayalım: Kolajen sadece cildin değil, bütün vücudun proteini. Yani aldığınız kolajenin bir kısmı eklemlerde, kemiklerde ya da başka dokularda da kullanılabilir.
Bilimsel araştırmalara baktığımızda, kolajen takviyeleri cilt sağlığına katkı sağlayabilir. Özellikle 30 yaş sonrasında, düzenli ve kaliteli ürünlerle desteklenirse fayda görülebilir. Ancak bu tek başına bir gençlik iksiri değildir.
Eğer sağlıklı bir yaşam tarzınız yoksa, yeterli protein ve vitamin almıyorsanız, sigara içiyor ve güneşe dikkat etmiyorsanız sadece kolajen takviyesiyle mucize beklemek hayal kırıklığı yaratır.
Benim önerim şu: Önce yaşam tarzınızı düzenleyin, dengeli beslenin, cildinizi güneşten koruyun. Ardından güvenilir markalardan seçilmiş kolajen takviyelerini, kişisel ihtiyaçlarınıza göre ve bir uzmana danışarak kullanın.
Kolajen takviyeleri, son yılların en popüler “gençlik trendi” olsa da bilimsel temeli olmayan bir balon değil. Araştırmalar, cilt elastikiyetinde, neminde ve kırışıklık görünümünde gerçekten fayda sağlayabileceğini gösteriyor. Ancak bu etki kişiden kişiye değişir, süreklilik ve yaşam tarzı desteği ister.
Kısacası, kolajen takviyesi mucize değil; ama doğru beslenme, sağlıklı yaşam ve düzenli kullanımın yanında cildinize küçük bir “hediye” olabilir.
Dyt. Melina Ezgi Tosun
📝 Not: Bu yazı yalnızca genel bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. Sağlık sorunları, beslenme düzeni veya takviye kullanımı gibi konularda en doğru bilgiyi hekimlerden ve alanında uzman kişilerden almanız gerekmektedir.
Kaynak: Bihaber.TR köşe yazarı Melina Ezgi Tosun
Türkiye ve dünya gündemindeki sıcak gelişmeleri okuyucularına tarafsız ulaştırmayı hizmet kabul eden haber platformu.